SOCIAL MEDIA

Love List

18 Kasım 2016 Cuma

Ufak Bir Mutluluk Vermek İçin ... Send Kids The World ...

children clipart png ile ilgili görsel sonucu

Bugün sizlerle bir farklı bir yazı paylaşmak istiyorum. Her zaman ki tanıtım yazılarından olmayan…
Bir İnternet sitesi, daha doğrusu bir kartpostalaşma sitesi tanıtmak istiyorum.
Ama bu kartpostalşma sitesinin kart alıcıları çok özeller, hepsi çocuk ve maalesef hepsi hasta olan çocuklar…
Bu küçük kardeşlerimize yalnız olmadıklarını göstermek için kartpostal yollamanıza aracılık eden bir site bugün tanıtmak istediğim.

smile child cartoon ile ilgili görsel sonucu

Onlara kart yollayarak  küçük ama zor olan dünyalarında ufak bir tebessüm yaratmak isterseniz sizde benim gibi, yapmanız gerekenler çok basit;
Öncelikle sisteme üye oluyorsunuz.
Üye olmak çok kolay sadece mail adresiniz ile…
Daha sonra da kart göndermek istediğiniz çocuğu seçip adresini alıyorsunuz…
Bu kadar kolay ufak bir tebessüme yol açan yolda yürümek…
Sitenin bir hizmeti daha var, hasta olan çocukları da ekleyebiliyorsunuz…

Yalnız kart yollamadan önce mutlaka çocukların profilini okuyun, belki duymak istedikleri özel bir söz vardır... Ki sitede bunu özellikle belirtmiş.

Yalnız tek olumsuz yanı, bizim için sitenin İngilizce olması ancak sayfa çeviri kullanabilirsiniz eğer dil bilginiz de sıkıntı varsa.

Ben çocukların dini dilli ırkı olmadığına inanırım, hepsi bizim çocuklarımız bence…
Eğer sizde uzakta olan hasta çocuklarımıza yalnız olmadıklarını hissettirmek isterseniz bu siteye mutlaka üye olun …

Eğer bu yazıyı paylaşırsanız, kendim adına değil ama daha çok kişiye ulaşarak, kart alacak çocukların mutluluğunda bir payım olması adına çok ama çok sevinirim.



Sevgiler…

Not bundan sonra sitenin İngilizce tanıtımına yer vereceğim daha çok kişiye ulaşması adına;

children clipart ile ilgili görsel sonucu


Send Kids the World” was founded in November 2008 out of an unfortunate but hopeful diagnosis, awesome friendships and brainstorming with big hearted family members.  The idea began thanks to a good friend, Tom Gallagher.  Tom started sending my daughter, Hailey, diagnosed with ALL Leukemia in November 2006, postcards from all over the world as he traveled on business.  In addition, Tom gave Hailey’s name and address to coworkers and friends that spanned 3 continents and they began sending Hailey postcards as well.  The joy, surprise and happiness it brought to our entire family were truly incredible.  Checking the mailbox, reading the postcards, then locating the countries and states on the map became a family routine.  It gave us the opportunity to temporarily escape from our constant worry and fear by focusing on a brighter part of life. I thought about how great we felt and I wanted other families and children diagnosed with a life threatening disease or injury to experience the same thing.  So after discussing this with my husband Brian, my sister Susan and my friend Janine, we realized we could spread this joy to others. Thinking of the idea was easy, but creating a website to allow kids to receive these postcards was a difficult task. But whenever a postcard came with just a kind hello, we knew we had to make it happen.  With Janine's husband Patrick's help technical difficulties were mastered and so here we are and hopefully you realize the joy you can spread by choosing a name and dropping a postcard in the mail.  


Devamını oku

21 Mayıs 2016 Cumartesi

İnanamıyorum, Bugün İki Yaşına Bastı Soslu Badem!

doğum günü hareketli ile ilgili görsel sonucu

Nasıl oldu bilmiyorum, daha doğrusu nasıl geçti anladım ama evet bugün bloggumun ikinci senesini doldurmuş bulunuyorum. Sizlerle birlikte, baştan beri benim yanımda olan veya yolda tanışıp birlikte yürüdüğüm blogger dostlarımla birlikte…

Aşağıdaki yazıyı bloggumun ilk yaş günü için yazmıştım, şimdi ise bu yazıya baktığımda yüzümde gülümsemeler ve özlem dolu bir hislerle hatırlıyorum o günleri. Yazıyı sizlerle de tekrar paylaşmak istedim, nerelerden gelmişim diyerekten. Ve yeni başlayan arkadaşlarıma da bir örnek olması açısından.

Benim hikâyem bundan yaklaşık iki buçuk sene önce başlıyor.
İtiraf etmek gerekirse bu tarihlerden önce bırakın bir blogger olmayı blog okuyucusu bile değildim.

Nasıl oldu bu süreç nasıl başladı tam olara hatırlamasam da merak ettiğim bir saç ürünün hakkında , (ki daha sonra blog açtığımda ağırlıklı olarak saç ürünleri hakkında yazmam benim konu ile ilgili olarak ne kadar meraklı olduğumun göstergesi olsa gerek), bilgi almak için ürünün adını google yazıp arattırdığım da çıkan listede ilk sırada bir blogun olması be benim bu blogun sayfasına gitmem bu güne kadar gelen hikâyenin başlangıcı oldu
Benim blog dünyası ile tanışmam böyle başladı ve devamı da hızla geldi.
Artık bir ürün almadan önce bloglar da bakıyor, bunlarla ilgili yorumları okuyor ona göre hareket ediyordum, hatta bazen yazılara yorumda yapıyor aktif bir katılımcı olma yollunda hızla ilerliyordum.
Böylece düzenli takip ettiğim birçok blog oldu.

Madem blogger olma hikâyemi sizlerle paylaşıyorum ikinci itirafımı da yeri gelmişken bir paylaşayım;
Bu süreçte takip ettiğim bloglara özenerek belki biraz da kıskanarak bakardım.
Hatta iş yerinde ki arkadaşım olan güle ( ki benim blog hayatımdaki yeri önemlidir, okumaya devam edin lütfen. );Bak ne güzel bir blog, ne güzel yazmış, ay blog ismi ne şeker insanların aklına nerden geliyor bu isimler diye konu ile ilgili bitmez tükenmez  yorumlarla kafasını hemen hemen hergün şişiriyordum.

Bloglarda ki bu serüvenimin 2-3 ay sonrasında aramızda şu diyologlar geçmeye başladı;
 Gül, bende bir blog mu açsam?
Yapabilir miyim?
Denesem ne zararı olur ki…
Ama nasıl açılıyor?
Para vb lazım mı?
Artık yavaş yavaş bir blogger olma yolluna girmiştim…
Hadi bir itiraf daha:  bir blog nasıl açılır konusunda en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ama blog açmaya niyetleniyordum!
Tipik bir Dilek davranışı deyip geçelim…

İşte bu süreçte burada anmam gereken biri daha var.
O dönem bizim şirkette bulunan stajyerimiz. Stajyerimiz muhasebe bölümünde olmasına karşın bilgisayar konusunda oldukça yetenekli hatta yapması gerekli olan normal muhasebe işlerinden daha ilgiliydi. Bunun da tipik Cihan davranışı olduğunu zamanla anlamıştım.

Benim Gül ile konuşmalarımızı duyunca;
Dilek Abla merak etme ben sana yardımcı olurum. Hallederiz. Öncelikle googleden bir hesap alman lazım dedi.

Artık o da bu sürecin bir parçasıydı. Ki teknik konularda bana yardımcı olmasını hiçbir zaman unutmayacağım . İş yerinde benim ona taktığım lakap Blogumun Bilgi İşlem Müdürü idi.

Ve böylece ilk blogumu açtım, dikkat ederseniz ilk blogum diyorum çünkü Soslu Badem benim ilk blogum değil, macera daha önce başka bir blog ile başlamıştı benim için.
Ama bu konudaki acemliğimden ilk blogumu açarken  acarken bir çok hatalar yapmışım. İlki ismi çok uzun ve yazımı zorlu acemibircadıolmasamdaacemibirbloggerim diye blog ismi olur mu demeyin, oldu! Hesapları yani facebbok , twitter, instegram , mail ( kendi özel mailimin üstünden bu blogu açmıştım) almamıştım.Ve bunun gibi birçok acemice hatalar yüzünden kötü bir başlangıç olmuştu benim için.Buna rağmen bu blogda birkaç yazı yayınlamıştım, hatta altı tane de takipçim bile vardı.

Yaptığım hataları anlayınca ve mevcut olan blogda bu hatalarımın da giderilemeyeceğini fark edince yeni bir blog açmaya karar verdim, hatalarımdan ders almış bir şekilde.
Yeni blogumun ismi ne olacaktı? ,işte benim en zorlandığım konu bu oldu ikinci blog denememde.
Aklıma gelen, hoşuma giden bütün isimler alınmıştı.

Ben bunu düşünürken bu yolda destekçim olan yol arkadaşım,( bu yol arkadaşlığı biraz silah zoru ile olsa da, kızın kafasının etini yedim resmen, kendisi benim blog hikâyemi yazsa çok farklı bir hikâye çıkabilir ortaya …),Gül girdi devreye. Nasıl mı?
Bunların yaşandığı zaman yaz yeni yeni başlamış ve biz iş yerinde dondurma sezonunu açmıştık.O gün neli dondurma alsak diye konuşurken , internette ünlü bir pastanenin dondurma menülerine bakıyorduk ve işte…Soslu bademli dondurma !

Gül bana imalı imalı bakmaya başladı ve blog ismin bu olsun mu? Bence çok şeker demesi ile uzun zamandır kafamı meşgul eden sorun çözülmüş oldu. Nedendir bilmem bu ismi içime çok sinmişti ve daha sonrada aldığım bu karardan dolayı hiç pişmanlık duymadım.
İşte gülün benim blog tarihimde ki önemi budur kendisi bana karşı gösterdiği sabrın ve ilginin yanında blogumun isim annesidir.

Stajyerimiz cihana, bilgi işlem müdürüme yani, ismimizi belirledik hadi maili alalım, hesapları açalım dememle soslu bademin hikâyesi resmen başlamış oldu.

Çeşitli teknik işlemlerden sonra, ilk yazımı bugün 21 Mayısta yayınlayarak blogger sahnesine tekrardan, daha bilinçli bir şekilde, ama aynı amatör heyecanla çıktım.
Bu yeni blogumda ilk üye ve ilk yorum hikâyemi de paylaşmak isterim, sizi neşelendireceğini umarak.
Bu yeni blogumun ilk üyesi benim üniversiteden arkadaşım olan Ferhan’dı, nasıl üye olduğunu anlatmasam daha iyi ama madem bu hikâyeyi tüm hatalarım ile anlatıyorum bundan da bahsetmesem olmaz. Blog açıp, yazımı yayınladığımda feroyu aradım ve blog açtım hemen üye ol yoksa seninle konuşmam dedim ve telefonu kapattım. İşte ilk üyem bu şekilde oldu.

Tabii duygu sömürüsüne devam edip Gülle ilk üyem olmadın, senden bunu hiççç beklemezdim bari ilk yorumu sen yaz, Hiç utanmıyorsun, arkadaşın blog açtı desteğin bu mu? Dedim. İlk yorum da bu şekilde olmuş oldu.
Ve bir itiraf daha, on üyem bu şekilde arkadaşlarım oldu, ama ondan sonrası su gibi aktı ve yollunu buldu.
Ve bu bir yılda;
Eskiden olsa asla inanmayacağım, internetten tanıştığın kişilerle dost olur mu? diyeceğim bir şekilde çok güzel dostlarım oldu.

Yazılar hazırladım; Bazen bir ürün tanıtım, Bazen bir Hayat tecrübemi paylaştım, Bazen, aklım kendime çok yeter sanki de, size akıl vermeye kalktım, Bazen de duygularımı, hisleri yazdım.

Yazılarıma yorumlar gelince sesimi duyan olduğunu anlayıp mutlu oldum.
Takip edenler ise …. Özellikle ilk başlarda bir yeni takipçim olduğunda  güllll biri beni takip etmişşşş !!! Diyerek şirkette az havalara uçamamıştım. ilk başlarda çok takipçisi olan sitelere bakıp, benimde bu kadar olacak mı, 100 kişinin beni takip ettiğini düşünemiyorum derken bugün 400 küsur takipçi benim hayalimden de öte…
Bu bir yılda birçok hediyeleşme etkinliğine katıldım, hatta kendim de bir hediyeleşme etkinliği düzenledim. Çok güzel hediyelerim geldi özellikle el yapımı olanlar benim için ayrı bir önemi oldu, odamın en güzel yerindeler. Umarım benim hediyelerimde makbule geçmiştir.
Çekilişlere katıldım, hatta şeytanın bacağını kırıp kazandığımda oldu.
Çekilişler düzenledim, hediye kazananların iyi günde kullandıklarını umarak.
Blog tanıtım etkinlilerine katıldım, birçok güzel blog keşfettim, bende düzenledim bloggerlerin birbiri tanımasına vesile olmak adına.

İşte benim blogumun hikâyesi, benim blogger olmayı hikâyem kısa böyle.
Ve günahı ve sevabı ile bir yıllı böyle geçirdim.

Bugün benim blogumun doğum günü.

Tabii ben bu yolda çok yeniyim ve tabiri yerinde ise daha yemem gereken bir fırın ekmek var.
Umarım bende bir gün, tıpkı benim özediğim bloglar gibi, birilerin de bana özenerek blog açmaya karar vermesine yol açan bir blogger olurum.
Ve nice yıllarımı sizlerle geçiririm.

Bu serüvenimde beni yalnız bırakmayan ve iyi ki blog açmışım dememi sağlayan sizlere tek tek teşekkürler.Bazen karanlığımda bana öğle mumlar yaktınız ki, benim için ne ifade etiğimizi bilmeden…

İki ki doğdun soslu badem…



Devamını oku

8 Mart 2016 Salı

Bugün 8 Mart!

kadına şiddete hayır ile ilgili görsel sonucu

Şiddet Yaşadığınızda Önemli Üç Adım

En yakın polis merkezinize ya da jandarma karakoluna başvurarak tutanak tutturun.

Fiziksel şiddet gördüyseniz; Tutanak yazılmadan önce hastaneye sevkinizin yapılması konusunda ısrarcı olun. Vücudunuzdaki izler kaybolmadan muayene olmak önemlidir.

Polis memuru tarafından imzalanmış tutanağın bir örneğini mutlaka kendiniz için alın.

Farklı bir 8 Mart yazısı mı olduğunu düşündünüz, bence değil. Çünkü bu ülkede 8 Mart Kadınlar Günü mesajı böyle olmalı. Her şey o kadar açık ki, detay vererek ne kendimi sinirlendirmek nede sizi üzmek istiyorum.

Yazılacak o kadar çok şey var ki bu konuda, ama ben sadece şunu demek istiyorum;
Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek…
Sırada ki tecavüzü hak eden sen olursun,
Belki bir minibüste sn kalan kişi sen olursun,
Sırada ki o saate orada ne işi olan sen olursun,
Sırada haksız yere işten atılan sen olursun,
Sırada ki tacize hedef olan ve yanında kimseyi bulamayan, dişi köpek kuyruk sallamasa diye başlayan deyimdeki köpek sen olursun,
Ve bla bla bla…

İnanın bu ülkede hiçbir şeyden o kadar uzak değiliz, bir gün bu benim başıma gelmez dediğin her şey Evet! Her şey senin, benim başıma gelebilir. Hele bir kadınsan…
O yüzden kadın olarak bizi saymayan, ki bu bence sadece kadınlara yönelik bir saygısızlık değil insana yönelik bir saygısızlıktır, biz onlara bizi var olduğumuzu ve saygıyı hak ettiğimizi ÖĞRETMELİYİZ!!!

Ve burada biz birbirimize destek olmalıyız,  kadın olarak bizi potansiyel suçlu olarak görüldüğümüz yerlerde buna ilk karşı çıkan biz olmalıyız.

Çünkü bir gün bizde potansiyel suçlu olacağımız bir gün gelebilir…

Biliyorum, güzel bir yazı olmadı, bu sene ki 8 Mart yazım. Ama başka bir şey yazmak da içimde gelmedi. Kadın denilince aklıma bunlar geliyor artık.

Son dileğim kadınların saygı duyulması için anne olmasının gerekmediği, kadına saygının olduğu bir ülkede görüşmek dileği ile 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun…

Gitmeden son bir not; Bu sene mesajım böyle olsa da 8 Mart 2017’de kadına daha doğrusu insana yakışır bir gün geçirilmesi dileği ile, umudum çok olmasa da, ve buna uygun güzel bir yazı paylaşmak isteyerek,son bir kez daha, Herkesin 8 Mart’ı kutlu olsun, selam olsun size dünya emekçi kadınları…




Devamını oku

1 Mart 2016 Salı

Anlamıyorum...

en güzel intihar pozu ile ilgili görsel sonucu

Anlamıyorum; birisinin arkasından her türlü kötü sözü söyleyip, bu konuşmalar içinde hakaretin, iftiranın, yalanın olmasının hiç önemsememi ama her Cuma bir dua’yı paylaşmanı, kul hakkından bahsetmeni…

Anlamıyorum; bunu yaptığın kişi ile hala arkadaş (!) olmanı, yüzüne bakmanı sohbet ederken hiç utanmamanı ve yaptığın er şeyi onayladığını söyleyip, hak vermeni…

Anlamıyorum; senin hakkında her türlü sözü söyleyip yüzüne gülen birine karşı senin nasıl gülümsediğini, sohbet edip, arkadaşlığınızı (!) sürdürdüğünü…

Anlamıyorum; bir insanın mezhebinin daha ne kadar geniş olabileceğini…

Anlamıyorum; bunun çok nadir görülen bir şey değil de, sıradan bir olay olmasını, artık arkadaşlığın bu demek olduğunu…

Anlamıyorum…

Anladığım ise benim artık bu dünyaya ait olmadığım.

Üzüldüğüm ise artık bunları gördüğünde şaşırmama, bütün bu olanlara alışmam.
Bu yazıyı yazma sebebim ise; ben artık sizin yüzünüzü gördüm, anladım ve sizlerle olan bir hayat sürmektense yalnız olmayı tercih ettiğimi cümle aleme duyurmak istemem!!!

Benden artık bu kadar…




Devamını oku